Kayıtlar

gaza geldim, hizmete hazırım :D

 Evet dostlar, sanırım hayatım hakkında iyi şeyler de oluyor. aslında çoğu kişinin aksine ben bu bunalım/boşluk dönemlerini hep sevmişimdir. Çünkü bu dönemler benim bir noktada kendime gelmemi ve eskisinden daha iyi ayağa kalkmamı sağlıyor. Evet dostlar şimdi gelelim benim gece motivasyonuna :D Mantıklı bir şekilde düşündüm: Geleceğe dönük ne yapabilirim? Hem benim istediğim bir şey olmalı hem de para kazanabileceğim bir şey olmalı bu şey. Ben bir üniversite öğrencisiyim. Felsefe okuyorum. Mezun olduğumda muhtemelen işsiz olacağım. Kaldı ki akademisyen olmaya pek de sıcak bakmıyorum (içtenlikle yanıtlayacak olursam bu böyle). Zaten felsefe öğretmeni olamam, atanma ihtimali sıfıra yakın. O yüzden bu bölümü boş verelim şimdi. Bir diğer sevebileceğim ihtimal ise psikoloji. Anca düşünüyorum da psikolog olmak için öncelikle matematik bilmem gerekiyor. Ve cidden bunun için çabalayamam. İstemediğim şey ayt matematiği öğrenmek. Bu yüzden bu seçenek de uzakta kalıyor. Felsefe konusuna geri döne

:D

  Yazmaya ara vermiştim. Aslında isteyerek olan bir şey değildi bu. Sadece "ilham" gelmiyordu. Açıkçası bir nevi Descartes başlangıcı yapıyorum diyebiliriz. Bir şeyler hakkında konuşabilmek için önce en basit temelleri oturtmam gerektiğini düşünüyorum. Ancak ben daha kendimi tanımıyorum ki. Ne istiyorum, nelerden hoşlanıyorum, neyi hedefliyorum, ne bekliyorum..? Bir beyin fırtınasındayken (geçmişte yaşadığım hüzünlü anlarımı düşündüm) aklımdan şunları geçiriyordum: Birkaç sene önceki Can ile yan yana olsak şimdi, yaşadığı üzüntülere karşı nasıl davranırdım? İnanın cevabı bulamadım. Aslında buldum, ilk başta refleksif bir düşünce olduğunu düşündüğüm sarılmak geldi aklıma, ama daha sonra üzgün olan Can'ın tarafından bakınca olaya böyle davranılmasını istemeyeceğimi düşündüm. En azından kendi kendime bunun yapılmasını istemezdim. Gerçekten ne isteyip istemediğimi bilmemek büyük bir problem. Ama bunun da üstesinden gelmeyi ümit ediyorum.  "Hiçbir deli "acaba deliriy

Aşil ve Kaplumbağa

 Esenlikler dostlar, bazı düşünceler bağlamında birden aklımda şimşekler çaktı. Bu paradoksun çözümüne ilişkin bazı fikirler geldi aklıma, lakin bir çözüm bulmuş olmanın heyecanı ile yazdığım için bu çözümüm üzerine pek düşünmedim. Ancak ilk bakışta kusur bulamadım, o halde bulduğum çözümü sizlere anlatmaya başlayayım.   Öncelikle Aşil ve kaplumbağa paradoksuna ufak bir değinelim, paradoks şöyle: Aşil ve kaplumbağa yarışacaktır, kaplumbağa Aşil'den 100 metre ileriden başlar. Ve yarış başlar, Aşil 50 metre koştuğunda kaplumbağa 5 metre ilerlemiştir. Aşil 50 metre daha koştuğunda kaplumbağanın başlangıç konumuna ulaşır ancak kaplumbağa toplamda 10 metre ilerlemiştir. Bu sefer kalan 10 metreyi koşmak zorundadır Aşil. 5 metreyi koşar, kaplumbağa 0.5 metre yol alır, Aşil bir 5 metre daha koşar kaplumbağa bir 0.5 metre daha yol alır. Aşil kaplumbağayı yakalamak için bu sefer 1 metre koşmak zorundadır. Aralarındaki fark hep bu şekilde olacaktır. İlk baştaki mesafe 100 metreydi, sonra 10 m

Düşünce deneyi

   Esenlikler dostlar, biraz beyin cimlastiği yapmak istiyorum. Başlıyorum:   Dostlar arınma gecesi filmini bilirsiniz, var sayalım ki bu gerçekten de yaşanıyor. Yani böyle bir ülke gerçekten de var ve insanlar buna adapte olmuş bir şekilde yaşıyor. Şimdi bu ülkede doğan bir çocuk olduğunuzu düşünün. Sizin için bir "norm" var. Bu norm: İnsanların bir günlüğüne de olsa ceza almadığı bir gün var. Ve siz de bu durumu; çok sorgulamayan, kendisine ne "norm" olarak verildiyse bunu kabul eden birisi gibi karşılıyorsunuz: Yani sıradan bir insan oluyorsunuz. Böyle bir durumda sizin için o gün insanların suçlar işlemesi erdemsizlik olur muydu? Yani bu davranışa yine de "kötü" der miydik?   Bence sıradan birisi için cevap hayır. Çünkü bir insana ne iyi ne kötü diye öğretilirse genelde bu iyiler ve kötüler değişmiyor. Mesela insan öldürmek kötü, ama savaşta insan öldürmek iyi. Tıpkı savaşın insan öldürmeyi legalleştirdiği gibi bu arınma gecesi de "kötü" dedi

Yaz(ama)mak

  Esenlikler dostlar, yazı yazmak ne kadar da zor bir şey; bir konu hakkında yazmaya başlıyorsunuz lakin bir anda yazdığınız cümle hakkında ynei bir fikir sahibi oluveriyorsunuz. Yazarken, yazdığınız şey hakkında düşünüyorsunuz. Bu sefer ilk düşünceniz saçma gelmeye başlıyor ve siliyorsunuz.   Sırf bu sebepten ötürü en az 3 4 yazımı ilerleme kaydetmişken silmişliğim var.   İyi günler dilerim.

Tanrı ve Hilebazlığı

  Esenlikler... Bugünkü konumuz izlediğim bir canlı yayın tekrarında duyduğum bir düşünce üzerine olacak. Gerçekten enteresan bir bakış açısı olduğunu düşüneceksiniz. Sizleri baş başa bırakıyorum öyleyse, iyi okumalar.    Dostlar İslam anlatısına göre iblis insan yaratıldığı zaman Tanrı'ya karşı gelmiştir ve demiştir ki: Ben ateşten yaratıldım, o ise çamurdan. Ben ondan daha üstünüm ona secde etmem. Bunun üzerine Tanrı ile bir iddiaya girerler. İblis Tanrı'ya der ki: Ben bütün kullarını yoldan çıkaracağım, bana kıyamet vaktine kadar zaman tanı. Bunun üzerine Tanrı da insanlarına kendisine kulluk edeceğini, iblisin başarısız olacağını söyleyerek kabul eder teklifi. -Pürüzler olabilir hikayede, aklımdaki halini yazdım. Ancak az çok buna benzer bir hikaye var.-   Şimdi dostlar videodan edindiğim fikir şu: Nuh tufanını ya da Lut kavmi olaylarını ele alalım: Dünya o kadar kötü bir hale gelmişti ki, insanlar o kadar yoldan sapmışlardı ki Tanrı insanlar yoldan saptığı için insanlığın

Dünya hayatı ahiret hayatından daha değerli olabilir mi?

   Esenlikler dilerim herkese. Uzun zamanın ardından tekrardan selamlar. Birkaç gündür izlediğim bir dizi aracılığıyla (The Good Place) ölümden sonraki hayatı -eğer varsa- düşünüp duruyorum.    Biraz temelden gidelim istiyorum. Düşünelim: bir elması yolun kenarındaki sıradan bir taştan daha değerli yapan şey nedir? Evet, doğru cevap miktarıdır. Dünyada bolca çakıl taşı bulabilirsiniz mesela, ancak elmastan çok fazla bulunmadığı için elmas daha değerli bir taştır.   Şimdi şöyle düşünebilirsiniz "Bununla ahiret hayatının alakası nedir?". Dostlar soruyorum size: Büyük dinlerin anlatılarına göre dünyada yaptığımız şeylere göre ruhumuz sonsuza dek cehennemde ya da cennette kalacak değil mi? Evet. Peki bizlerin dünyada geçirdiği ortalama süre ne kadar? Günümüz için konuşacak olursak 75-80 yıl. Peki ahirette ne kadar zaman geçireceğiz? Sonsuz.    O halde kıyaslayalım: Dünyada sadece 80 yıla sahibiz, ama ahirette sonsuz yıla sahibiz. Dünyada sahip olduğumuz süre elmasa benzetilebilir