Ütopya

 Ön Söz: Sevgili bu yazıyı okuyan insan, şunu bilmelisin ki bu yazımı yazarken parça parça yazdım ve istediğim verimde olmadı. Ufak bir deneme olarak ele alırsan çok daha fazla zevk alabileceğini umuyorum. O halde başlayalım. -Ön söze ekleme- Bu yazımı hiç sevmedim denilebilir, çünkü bazı kısımları "yazmış olmak için yazmışım" gibi hissediyorum. Ayrıca bu yazımı bitirdikten sonra birkaç kitap okudum ("Ütopya - Thomas More" ve "Devlet - Platon"). Bu kitaplardan sonra fikirlerim daha da gelişti. Yakında daha detaylı ve gerçek "düşüncelerim"i yansıtan yeni bir yazı yazacağım. Bu yeni yazımda ise gerçek bir topluma uyarlamaktan ziyada sıfırdan "ütopik" bir toplum yaratacağım. 

 Selam! Bugün yaratacağım ütopyama nir göz atacağız. Öncelikle, "yaratacağım" dediğimde sadece kurgusal anlamı kast etmedim. Bu da size ufak bir spoiler olsun.
 Her neyse özellikle yaratacağımız ütopya Türkiye'de olacak. Şu anki sınırları ele alın. Yönetim biçimi kesinlikle demokrasi olmayacak(en azından toplum gelişene kadar). Bu konuda tamamiyle bir reform hareketi başlatacağız. Demokrasi olmamasındaki en önemli neden çoğunluğun hata yapabilme ihtimali. Bir dostumun söylediği bir sözü söylemek istiyorum, "Demokrasi toplumun diktatörlüğüdür." (Elbette her diktatör kötü yönetecek diye bir kaide yok, en güzel örnekler: Atatürk, Napolyon... Ancak toplum "aptal" olursa "aptal" bir diktatöre sahip olmuş oluruz. )
  Hemen şöyle örneklendireyim: Eğer Atatürk, zamanında (büyük başarılara imza atmadan) demokratik bir ortamda seçimlere katılsaydı ve karşısındaki rakip halkı manipüle ederek: "Bu adam din düşmanı, bunu seçerseniz din elden gidecek..." tarzı şeyler söyleseydi; sizce böylesine bir lider bizi yönetir miydi? Cevap hayır. Çünkü o dönemdeki toplumsal yapıya baktığımız zaman büyük bir cehalet söz konusu, din gibi toplumun tabulaştırdığı ve kutsallaştırdığı konuları insanlar kullanarak çok rahat bir şekilde "kaliteli" liderlerimizi harcayabilir.
 Atatürk gibi bir dehayı, sırf bilinçsiz bir toplum istemiyor diye bizi yönetmesine izin vermeyecek miydik? 
 Demokrasi, modern (Benim insan sınıflandırmalarıma göre "normal insan") bir toplum için şu ana kadar üretebildiğimiz en iyi sistemdir. Ancak şu anki toplumumuz yeterince "modern" bir halk değil. Uygulayacağımız reformları sırf cahil bir halk istemiyor diye uygulamayacak değiliz. Bu sebepten ötürü yapılacak reformları, sadece, toplum bilinçlenene kadar dikte ederek uygulayacağız.

 Diyelim ki ben seçildim ve şu an sınırsız yetkim var. Yapacağım ilk iş bir denetleme kurulu kurmak. Bu kurulun adı "Liyakat Denetleme Kurulu". Bu kurul halihazırda bulunan her kurumdaki insanların liyakatini denetleyecek. Şu kriterlere bakılacak: Kişi bulunduğu mevkiye gerçekten uygun mu, torpil vs. gibi yöntemlerle mi bulunduğu mevkide? Bu kriterler incelendikten sonra belirlenen insanların işine son verilecek. Yerine liyakatli insanlar gelecek. Devletin yönetim kadrosunda (Bakanlar vs.) ise bu durum biraz daha farklı olacak. Halihazırda bu kişi liyakatliyse bile eğer bulunduğu mevkiye uygun kendisinden daha bilgili birisi varsa önce o kişiye teklif götürülecek; kabul ederse işi alacak, etmezse ondan bir alt en yetkin kişi geçecek. O da kabul etmezse kullanabileceğimiz en yetkin kişi işi kabul edene kadar devam edeceğiz. Bu sayede işinin ehli insanlar ülkenin kalkınmasına yardım etmiş olacak.

 Denetleme kurulunun en önemli özelliklerinden birisi de kendi kendisini de denetleyecek olması olacak.

Yapılacak ikinci iş ise alanında uzman eğitimcilerden oluşan bir heyetle eğitim kongresi yapılacak. Eğitim en çok önem verilecek konu olacak. Çünkü şu anki toplumu "modernize" etmek gereksiz bir çabadır. Gereksiz bir çabadır dedim çünkü artık yaşı ilerlemiş bazı insanlara ne anlatırsak anlatalım düşüncelerini değiştirip "modern" bir insan olamayacaktır. Ezbere ve düz anlatıma dayalı eğitimden vazgeçeceğiz. Bunun yerine uygulama temelli bir eğitim sistemine geçeceğiz, gerek görsel anlatım olsun gerek deneysel... (Eğer eğitimcilerimiz daha farklı bir yolu uygun görürse onların sözünü dinleyeceğiz. Çünkü biz "Her şeyin en iyisini biz biliriz!" demeyeceğiz.
 
 Birazdan yazacağım kısım tamamen kendime göre en iyi sistem. Eğitim kongresinde bu sistem tartışılacak ve gerekli kısımlar değiştirilecek. Gelelim benim sistemime. Öncelikle ebeveyn olmayı tercih eden bireylere okul öncesi dönemde, bebeklikte vs. nasıl eğitim vermeleri gerektiğini anlatacağımız (katılması zorunlu) seminerler düzenleyeceğiz. Ayrıca sosyal medya üzerinden devlet destekli videolarla anlatacağız. Aile çocuğuna belirli bir düzeyde eğitimi halihazırda vermiş olacak. Bu eğitimlerden birkaçı şu şekilde olacak: Yeni doğmuş bir bebek sadece Türkçeye maruz kalmayacak. Bu bebek büyürken İngilizce dilinde içerikler tüketecek. Bu içerikler dil eğitimi alanında uzman kişiler yönergesiyle hazırlanacak. Çocuklar bir yandan çizgi film/animasyon izlemiş olacak bir yandan da İngilizce bilerek büyümüş olacak. Bunun yanı sıra ailelerin de çocuklarının yanında İngilizce diyalog kurmaları teşviklenecek.

 Gelelim okul dönemine... 4 yaşındaki çocuklar sadece sosyalleşmek amacıyla devlet kreşlerinde okul hayatına başlayacak. 2 sene boyunca sosyalleşecek ve temel bazı kavramları öğrenecek. 6 yaşına geldiğinde ise ilköğretime başlayacaklar. Burada klasik eğitim adına sadece okuma-yazma ve dört işlem öğrenecekler. Bunun için haftada 10 saatlik ders görecekler. Dersler 20 dakika olacak. (10 saatten kastım 20'şer dakikalık 10 ders.) 7 saat iletişim ve genel ahlak/hayat bilgisi dersi olacak. Uygulamalı eğitim gereğince öğrenciler birçok ortamda bulunacak. Buralarda nasıl davranacaklarını öğrenecekler. Nüfus fazlalığından ötürü bu uygulamalı dersler ayda 1 saat olacak (60 dakika (yolculuk hariç)). Burada temel eğitimlerini aldıktan sonra 8 yaşında 3 sene sürecek olan orta öğretim başlayacak. Ortaöğretimde ise günde 10 ders saati ders olacak. Dersler şu şekilde olacak: Matematik, fen bilimleri, sosyal bilimler, Türkçe, seçmeli yabancı dil (5 yabancı dilden birisini öğrenci seçecek ve o dersi alacak) ve hayat bilgisi/ahlak kuralları dersi olacak. Ancak tüm dersleri "temel" düzeyde vereceğiz. Müfredatlar uzman eğitimcilerin talimatlarına uygun hazırlanacak.
 İlköğretimle alakalı ufak bir değişiklik yapmak istiyorum. Fazladan 6 saat yazma ve okuma eğitimi, 7 saat de isteğe bağlı yabancı dil eğitimi alacaklar.

 Dersleri anlatan öğretmenlerin tek görevi dersi anlatmak olmayacak. Diğer bir görevleri de öğrencilerin ilgi alanlarını belirlemek olacak. 3 yılın sonunda öğrenciler ilgi alanlarına uygun bir liseye geçecekler. Matematik lisesi, edebiyat lisesi, sosyal bilimler lisesi, fen lisesi, spor lisesi, mesleki lise, dil lisesi, yazılım lisesi... Bunun gibi birçok ilgi alanına uygun liseler açılacak. Bu liselerden bazıları halihazırda mevcut. Ancak yeterli verim yok. Örneğin sosyal bilimler lisesinde sosyal bilimlerin olduğu dersler yoğun ağırlıkta işlenecek ve öğrenciler bu derslerden sorumlu olacak. Seçmedikleri halde matematikten değil!
 
 Öğrenciler seçeceği lisede kendi alanları ağırlıkta olmak üzere ders görecekler. Her lisede "hayat bilgisi ve ahlak kuralları, yabancı dil" dersleri zorunlu olacak. Liselerde 16 saat günlük ders işlenecek. Bu 16 saatin 6 saati hayat bilgisi ve ahlak kuralları dersi olacak. Hayat bilgisi ve ahlak kuralları dersinde öğrencilere temel hukuki haklarını, vergi ödemeyi, diksiyonu, özgürlüğü vs. öğreteceğiz. Onların hayat bilgisi ve ahlak kuralları dersini alma sebebi "iyi" insanlar olmalarını hedeflememiz. Bugünkü bazı "aptal" insanlar henüz konuşmaktan bir haber şekilde saçma sapan ezberlemiş cümlelerle hayatlarını idame ettiriyor. Bunun olmasını engellemek adına bu ders aslında en önemli ders.

 Hayat bilgisi ve ahlak kurallarının müfredatının aşırı titizlikle seçilmesi çok önemli. Uzmanlar kongrede bu müfredatları da belirleyecek. Liselerin sistemini biraz daha açayım. Diyelim ki öğrenci sosyal bilimler lisesine gitmek istedi. (Öğretmeni ilgi alanının bu olduğunu öğrenciye belirtti.) Bu durumda öğrenciye şu iki seçenek sunulacak: Öğrenci tüm sosyal bilimler derslerini alır (Tarih, coğrafya, felsefe...), ya da tek bir alandaki dersi ağırlıklı olarak alır ve diğer branşları daha az görür. Örneğin ben felsefe aşığı bir öğrenciyim. Bu durumda felsefe ağırlıklı olan sınıfta okumak istediğimi belirtiyorum ve tarih, coğrafya vs. çok daha az ve temel düzeyde görüyorum. Ancak ağırlıklı olarak seçtiğim dersi orta/ileri derecede görüyorum.
 4 sene lise eğitimi aldıktan sonra üniversite sınavlarına girecekler. Her üniversite kendi sınavını yapacak. Bu sınavlar üniversitenin bölümlerine göre değişecek. Bu sınavlar lise boyunca öğrenilen bilgilerin genel sınavı olacak. Üniversiteler belirli kontenjanda sınava girecek öğrenci belirleyecek. Bu öğrencilerin belirlenmesi adına lise boyunca her sene iki sınav olacaklar. Her sınav 500 puan üzerinden olacak. Üniversite kalitesine göre şunu söyleyecek: "Benim sınavıma ortalaması 400 ve üzeri olan 10.000 öğrenci katılabilir."

BU NOKTADA ARAYA GİRMEK İSTİYORUM: BU YAZIMDAN NEFRET ETMEYE BAŞLADIM İYİCE. Çünkü çok az  düşünülmüş aptalca bir yazı olmuş. İu anda orjinal metine müdahaleler ederek yazdığım halde aptalca bir sistem oldu. Ben bu yazımın orjinal metnini kendime saklayacağım, ama söz veriyorum çok iyi düşünülmüş bir sistem yazacağım. Hiçbir açığı olmayan. Şu yazdıklarımı okudukça diyorum ki "Peki bu noktada şöyle bir problem çıkıyor buna nasıl bir çözüm sunacaksın?" Neyse sizler beklemede kalın ben daha düzgün ve kaliteli bir  ütopya yaratıp geliyorum. Esnelikler... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ufak bir durum güncellemesi

13.03.2024 Genel durum değerlendirmesi ve güncelleme

Ütopya