İdeal sistem düşüncemdeki gelişmeler... (Son zamanlardaki en önemli yazım) -Belki de Akıl ve Mantık Partisinin Parti Programı?-
Esenlikler dilerim herkese, bu yazıyı kendime not olarak yazıyorum. Aslında bütün yazılarım öyle ama neyse... Uzatmadan konuya giriş yapıyorum. Demokrasi olamaz, çünkü yeterli donanıma sahip olmayan insanlar çoğunlukta olduğundan en verimli aday değil en manipülatif aday seçiliyor. Monarşi zaten olamaz, güç zehirlenmesi olsun, bir yandan koltuğu sağlama almak olsun, etrafındaki tehditleri yok etmeye çalışmak olsun monarşi riskli. Baştaki enerjisinin yarısını kendi konumunu korumaya harcar yeterince verimli olmaz. Ha bir de babadan oğula monarşisi ise zaten direkt bitik bir sistem. Aristokrasi keza aynı şekilde sıkıntılı; fikir ayrılıkları yüzünden çok çatışma çıkar, gizli gizli kuyu kazmalar; kendi görüşlerini destekleyenleri yükseltip farklı görüşleri susturma çabaları vs. olsun yine sıkıntı sistem...
Her neyse tek tek tüm sistemlerin kötü taraflarını saymama gerek yok, tamamen ideal diyebileceğimiz bir sistem henüz yok; hep bir noktada patlak verebiliyor. Şimdi dostlar az önce ufak bir farkındalık yaşadım diyebiliriz. Ben en ideal sistemi düşünürken şunu gözden kaçırmışım: İdeal sisteme ihtiyacımız yok. %100 mükemmel olmasına da gerek yok.
Cidden sadece "wow" diyorum. Bunu nasıl gözden kaçırmışım ben? Her sistemi düzgün kullanabilirsek bir noktada artısı da var. Önemli olan şey sistemi kusursuz kılmaya çalışmak olmamalı. Sistemi kullananları kusursuz kılmak daha önemli. Bir kalem düşünün: O kalemle Dünya edebiyatını tamamen değiştirebilecek bir şeyi de kaleme alabilirim, gidip birisinin boğazına sertçe saplayarak o kişinin ölümüne de sebep olabilirm. Çoğu kişi kalemi bir silah olarak görmez. Çünkü amacı bu değildir. Ama işte insanlar sıkıntılı olduğundan; onlara en iyisini versen bile kötüye kullanacak bir yolunu bulabilir. Yani sorunlar aslında sistemin iyi veya kötü olmasından değil, insanların o sistemi halkın veya kendi faydasına kullanmasından kaynaklanıyor. Wow! Bu kadar basit ama önemli bir noktayı nasıl kaçırmış olabilirim halen hayret içerisindeyim. Bu yazıyı yazarken fark ettim üstelik bunu...
Her neyse şimdiki sorunumuz toplumsal ahlak oluyor öyleyse. Yani sistem pek de fark etmiyor. Gerçi içlerinden en mantıklısı: Eğer toplumun ahlak ve bilinci yüksek ise demokrasidir (şimdilik), eğer toplum nispeten manipülasyona açıksa ve ahlaki yozlaşmalar yaşıyorsa o toplum için bence en mantıklı yönetim aristokrasidir (aristokrat grup kendi çıkarları için değil de halkın gelişmesi için çabalarsa tabii).
Her neyse gelelim eğitim sistemini nasıl düzeltebileceğimize dair görüşlere. Öncelikle eğitim ailede başlamalı diye klasik bir girişle başlayacağım. Ama alışılageldik çözümlerim var bu konuya dair. Şimdi ailedeki eğitim hakkında neler yapabilirize geçiyorum.
Dostlar öncelikler şu sorudan başlamalıyız: Herkes ebeveyn olmalı mı? Araba kullanırken bile başka insanların hayatını riske atmamak adına bir eğitim alıp ehliyete sahip olduktan sonra araba kullanma iznimiz olurken. Ebeveynliğe dair hiçbir bilgi birikimi olmayan birileri çocuk(lar) sahibi olup o çocukların gelişimini kötü şekilde yönetip; çok kötü bir aile eğitimi verip; o çocukların hayatını en başından kötü yapmış olmuyor mu? Mesela "keko" diye tabir ettiğimiz tipteki insanları ele alalım: Bu insanların düşünce yapısı, ahlaki yapısı vs. az çok ortada. İnsanlara saygı duymayan tipler, farklılıklara tahammülleri yok. Yeniliğe karşı tutumları belli. Hatta bazıları var ki direkt ilkel mantıkta "kadın evde oturacak çalışmaz, biz erkekler onlara bakmalıyız" diyor. Ya da ne bileyim: Kadın dediğin bu şekilde giyinmez, böyle giyiniyorsa kesin şöyledir böyledir diyen tipler. Şimdi bu tiplerde bir de üreme sorunu var ki... Dilendirmek adına olsun, hırsızlık, gasp için olsun bir sürü çocuk sahibi olup bu çocuklara mendil verip altgeçitlere yerleştiriyorlar. Az daha büyüyünce lüks mekanların oralarda takılıp insanlara salça olup dileniyorlar. Biraz daha büyüyünce gasp ve hırsızlığa başlıyorlar. Ya da ne bileyim sana bir tane gül satmak için alana kadar rahatsız ediyor ve hayırdan anlamıyor. Evet belki hepsi böyle değil ama az çok bu bahsettiğim tipteki insanları siz de tanıyorsunuzdur. Şimdi bu insanlar ürediği zaman, o doğan çocukların arasında kendisini geliştirip gerçekleştirebilen birisi olabilir mi? Ailevi eğitimin "E"sini alabilir mi? Benim cevabım hayır. O yüzden radikal bir önerim var bu konunun çözümüne ilişkin: Üreme ehliyeti sistemi.
Bu sistem şu şekilde olabilir: Devlet yeni evlenenler öncelikli olmak üzere isteyen herkese ebeveyn nasıl olunmalı? Ailede eğitim nasıl olur vs. gibisinden kurslar vermeli. Çocuğun aileden alacağı eğitim bu sayede bir tık daha gelişebilir. Ayrıca bu kurslara katılmadan birisi hamile kaldı diyelim. Hamile olduğunu öğrendiği zaman o kişinin kurs alması mecburi olacak (sadece anne değil anne ve baba). Eğer kurs almazsa para cezası vs. olabilir. En kötü 9 ay boyunca az çok ebeveyn olmaya dair bir şeyler öğrenebilirler. Çocuklarına engel değil de destek olmayı öğrenseler o bile yeter... Diyelim ki bu ebeveyn adayları hamilelik sürecinde de eğitim almayı reddettiler. O halde doğumdan sonra ivedilikle doğum sonrasına özel hazırlanmış kursa katılmaların mecburi olacak. Eğer bunu da reddederlerse çocuğun kişisel gelişimi adına ilk 1-1.5 seneden itiabren (hangi yaşta olacağına uzmanlar karar versin) yani bebeğin anneye olan hayati ihtiyacı ortadan kalktıktan itibaren devlet çocuğun gelişimini riske atmamak adına çocuğu aileden ayırıp, kendi yurtlarında büyütebilir. (Bu noktadan tam emin değilim konuya hakim olan kişileri dinleyip o bebek için en iyisi ne olabilir diye istişare etmek gerekir.) Neticede çoğu kişi eminim ki bu kursları alacaktır. O yüzden bu kursa katılmayı tamamen reddeden kişilerin sayısı oldukça az olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca diyelim ki sizler çocuk gelişimi hakkında yeterince bilgiye sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz. O halde buna ilişkin bir sınava girip kursa gitmeden de ebeveyn olma ehliyetine sahip olabilirsiniz.
Bu kurslardaki müfredatı alanında uzman kim varsa (yerli yabancı fark etmeksizin) onları bir araya getirip bu konudan bahsedeceğiz. Sonrasında ise bu kişiler ailede eğitim ve ebeveynlik başlığı altında bir eğitim müfredatı hazırlayacak. Bu şekilde de ebeveyn adaylarını bilgilendireceğiz. Bu düşünceme bir eleştiriniz var ise dediğim gibi eleştirilerinizi bekliyorum. Ve bu noktada ailede eğitim kısmını hallettiğimizi var sayıp okul eğitimine geçiş yapıyorum.
Yukarıdaki sistem sayesinde şu ankine nazaran çok daha fazla çocuğun çok daha verimli bir aile eğitimi ve aile ilişkisi olacak. Şimdi birazdan anlatacaklarım ise yüzeysel şeyler olacak ve bu temel üzerinden ilerleyip uzman eğitimcilerin ışığında inşa edeceğiz sistemi. Özetle uzmanlar ne derse o, ben şu anda sadece temel düzeyde bence nasıl olmalı onu anlatacağım: Çocuklar ailede eğitimi aldı, e ama dışarıda da bir hayat var. Bu yüzden 4-5 yaşından itibaren çocukların sosyalleşebileceği anaokullarıyla eğitimimiz başlayacak. Burada oyunlarla karışık temel şeyleri öğrenecekler. Yere çöp atmamak, kendi sınırlarını vs. bilmek, başkalarına saygı göstermek vs. zaten aile eğitiminde aldığı şeyleri pekiştirecekler yani, ayrıca sosyalleşmeyi de öğrenecekler. Duruma göre okul dışında da etkinlikler olabilir sosyalleşme açısından. Bu işin müfredatıdır, uygulamasıdır hepsinin düzenlenmesi eğitimcilerde. Giriş çıkış saati olarak bir şey düşünmedim ama bu da yine eğitimcilerde. Aralarında karar versinler hangi saatte başlayıp bitirmek uygundur, ne kadar sürmeli dersler vs. karar versinler biz de uygulayalım.
Çocuklar 6 yaşındayken (bir daha belirtmeyeceğim, eğitimciler ekseriyetle şu yaşta şu olsun derse ona göre düzenlemeler yaparız) ilkokula başlayacaklar. İlkokulda çok temel düzeyde; matematik, türkçe, ingilizce, fen bilimleri ve sosyal bilgiler, müzik, resim ve beden eğitimi dersleri olacak (bir daha şunu da belirtmeyeceğim: eğitimciler şu nokta şöyle olsun derse okey, şu anda işin bencesindeyim). Mesela müzik resim beden eğitimi derslerine çocuklar boş ders olarak bakmayacak. Beden eğitiminde çocuklar popüler sporların temel kurallarını, nasıl yapıldığını ve popüler hareketleri vs. öğrenecek; müzikte notalar, temel düzeyde herhangi bir enstrümanı (flüt değil, piyanoyu düşünüyorum şahsen ben, her okulda müzik sınıfı da olsun, piyano teori öğrenmede iyidir) çalmayı öğrensin ve temel düzeyde de müzik teorisi öğrensin. Fen bilimlerinde mesela temel düzeyde evrimi anlatsınlar çocuklara, temel astronomi, temel kimya vs. ciddi manada çocukların ilgilerini çekecek deneyler falan yapılsın. temel fiziği öğrensinler. Sosyal bilimlerde ise, temel düzeyde işte tarihtir coğrafyadır vs. ama büyük çoğunlukla ahlak dersi gibi düşünebiliriz: İşte ne bileyim görgü kuralları olsun, erdemler olsun vs. bunları öğretebiliriz, birey olarak ne haklarımız var, vatandaşlık nedir vatandaş olarak ne hakkımız var ne sorumluluğumuz var, sorumluluk sahibi olmak ne demektir vs. ve de ufak çaplı sorumluluklar verebiliriz öğrencilere. Diğer dersleri de yazmayayım, temel düzeyde öğrensinler işte. Ve bunların müfredatları klasik müfredat olmasın. Günümüz yapısına ve teknolojisine uygun şekilde yeniden düzenlenerek hazırlansın.4. sınıfa kadar gerek görmüyorum sınavları. Çocuklar yarış, hırs için değil öğrenmek için öğrensinler. Dersleri sınavda yüksek not almak için değil, dinlemek istedikleri için dinlesinler. Bu yüzden de şu müfredatı hazırlarken bomboş şeylerle doldurmaya gerek yok temel düzeyde anlatın, zaten çocukların ilgisini çeker bu şeyler. Hangi çocuk istemez iyi bir anlatımla yukarıdaki şeyleri öğrenmeyi? Çocuklara eğlenceli bir şekilde anlattıktan sonra istediğin şeyi öğretebilirsin. Boğucu kısımları olmasın şu derslerin. Neyse 4. sınıfın başında bugüne kadar neleri öğrendiklerini görmek için çocuklara bir sınav yapalım, bu sınavın tek görevi ne kadar öğrenmişler bunu ölçmek, herhangi bir başka işlevi olmasın bunun. Ve 4. sınıfın her iki döneminin sonunda da 4. sınıftaki (nispeten önceki 3 seneye göre daha detaylı olan) eğitimde ne durumda olduklarını ölçmek için birer sınav yaparız. Sonra da ortaokula geçiş.
Ortaokulda dersler ayrılır. Tarih ayrı, fizik kimya şu bu ayrı olur ama yukarıda yazdıklarımla aynı dersler olur temelde. Sadce yukarıdakilerine ek olarak şu dersler olur: Vatandaşlık dersi, cinsel sağlık dersi, görgü ve ahlak dedrsi. ilkokulda olan ve devam eden derslerin hepsinde değişen tek şey sadece şu olacak: dersin içeriğindeki detayların artması. Eğitimciler biraz daha detaylı şekilde her dersin müfredatını ayarlasın ve "günümüz durum ve teknolojisine" uygun halede olmasına özen göstersinler.
Şimdi ortaokul için düşündüğüm tüm dersleri yazmak istiyorum, en azından not etmiş olurum: Matematik, Türk Dili ve Edebiyatı, İngilizce, Kimya, Fizik, Biyoloji, Tarih, Din Tarihi, Coğrafya, Felsefe, Psikoloji, Müzik, Resim, Beden Eğitimi, Vatandaşlık, Cinsel Sağlık, Görgü ve Ahlak olmak üzere 16 adet dersleri olacak. Bu kadar çok dersin olması çocuklara ağır gelmez mi diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak şöyle bir planım var: Matematik, Edebiyat gidip de haftada 6şar saat olmayacak. Her ders haftada 2 saat olacak ortalama. Belki bazıları daha çok bazıları daha az olabilir ama ortalama her ders haftada 2 saat olacak ve 5 gün 7şer saat dersleri olacak bu çocukların. 40 dakika ders 20 dakika teneffüs. Okullar sabahçı öğlenci olmayacak. İnanıyorum ki ülkemizde bolca okul yapabilecek kadar paramız vardır.
Matematik dersinde temel düzeyde denklem çözme vs. öğretilecek genel olarak, çok detaya inmeye gerek yok. İlkokul basitliğinde de değil bugünkü ortaokul detayında da değil. Ayrıca gereksiz gözüken bir sürü konu başlığı var; öğrencilerin işine az çok yarayabilecek şeyleri öğretsek yeter. Ona eğitimciler karar versin. Ayrıca matematikle ilgili müze gezme vs. türünde etkinlikler yapılabilir, ya da derslerde uygulamalı matematik yapılabilir bir şekilde. Tam detayını düşünmedim ama anlamışsınızdır az çok.
Türk Dili ve Edebiyatı dersinde temel olarak imla kuralları, kullanılan söz sanatları (ironi tecahülüarif vs.), kitap okuyup yorumlamak, edebiyat tarihi vs. anlatılabilir. yine eğitimciler ayarlarlar ve de uygulamalı olabilecek noktalar uygulamalı anlatılmalıdır. Mesela müze gezmek vs.
İngilizcede de sınıftaki herkes ingilizce konuşur ve ders ingilizce işlenir. tabii temel düzeyde bir şeyler öğrenene kadar türkçe anlatılır. ondan sonra kalan noktada bir şey öğretmeseler de olur, çocuklarla öğrendikleri şeyleri kullanarak sohbet etseler yeter. mesela sinema teması olur bir hafta sinema ile ilgili ingilizce kelimeleri vs. öğrenirler ve bu kelimeleri kullanarak sohbet ederler. öğretmen de yanlış olan kısımları düzeltir tükrçesi ile birlikte. yine de eğitimciler bildiğini yapsın. uygulamalı noktalar da yapılsın.
Din tarihinde sadece islam değil tüm dinler ciddi manada anlatılsın. Her din hakkında eşit seviyede bilgileri olsun çocukların (yani popüler 10 din vs. hepsine girecek olursaaakkk..)
Felsefe dersleri sohbet odaklı geçsin, çocuklarla hocaları felsefi sohbetler yaparak uygulamalı bir şekilde onlara sistematik düşünmeyi, mantıksal bağlamlar ve çıkarımlarda bulunmayı öğretsin. Her hafta bir konu üzerinde çocukların fikirlerini sorup sohbet etsin.
Vatandaşlık dersinde haklarımızı, devlete karşı olan görevlerimizi ve devletin bize karşı olan görevlerimizi anlatsınlar.
Cinsel sağlıkta kadın erkek sınıfları ayırmasınlar bir zahmet (bir kere ortaokulda bize seminerimsi bir şey vermişlerdi, erkekler ve kızlar ayrı ayrı aldı bunu :D) her iki cins de karşı cinsi tanısın temel düzeyde. aralarındaki farklar neler, vücut farkları neler bunları bilsin, cinsel sağlığı bilsin. müfredat yine eğitimcide.
görgü ve ahlakta da iyi insan olmayı anlatsınlar özetle işte, detayı eğitimcide.
Tüm derslerin tek tek nasıl işlenmesini anlatmayacağım. Az çok anladınız anlatmak istediğim şeyi, müfredat düzenlensin ve içindeki işe yaramaz gereksiz şeyler çıksın. Dersler ilgi çekici hale getirilsin, birer yarış sahası olmaktan çıksın. Çocuklar öğrenmek için öğrensin. İlk ve ortaokulu bitidikten sonra genel olarak bu saydığım derslerin hepsinde temel olarak bilgileri olsun. Ayrıca okulların teşviki ile çocuklar sinema, tiyatro, kültürel etkinlikler vs. bunlara katılsın. Sosyalleşmeyi de öğrensin. Hayattan zevk almayı öğrensin. Okul ev, ev okul yapmasın. Ortaokul 4 sene sürecek ve her dönem sonunda her dersin birer tane seviye ölçmek için sınavı olacak. Ve bu notlar ileride anlatacağım lise sistemindeki liselere girmek açısından önem arz edecek.
Lisede herkes seçim yapacak: Bir sürü farklı alanda lise olacak. Bu liselerin hepsinde ortaokulda alınan tüm dersler çocuklara ortaokuldakinden biraz daha ayrıntılı şekilde öğretilmeye devam edecek ve buna ek olarak istenilen herhangi bir dilin (Almanca, İspanyolca, Fransızca, Rusça, Arapça)eğitimi daha olacak. Yani sadece lisede hangi dersleri ağırlıklı almak istediklerini seçmiş olacaklar.
Başlıca şu liseleri düşündüm (duruma göre farklı alanlarda liseler de eklenebilir):
Matematik lisesi: Matematik en çok fizik kimya biyoloji matematik kadar çok değil ama diğer dersler kadar az da değil.
Edebiyat lisesi: Türk dili imla vs. ve edebiyat dersleri (rus edebiyatı dünya ingiliz vs. edebiyat) ağırlıklı olarak alacaklar ve yanında ortaokuldaki derslerin bir tık daha ayrıntılı hallerini alacaklar.
Yabancı diller lisesi: İngilizce ağırlıklı olmak üzere seçilen dillerde eğitim alacaklar ve ortaokuldaki derslerin biraz daha detaylısı.
Fen lisesi: Fizik, Kimya, Biyoloji ağırlıklı olmak üzere ve matematik yarı ağırlıklı olmak üzere ortaokuldaki derslerin biraz daha detaylısı alacaklar.
Sosyal Bilimler lisesi: Tarih, Coğrafya, Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji ağırlıklı olmak üzere ortaokuldaki derslerin biraz daha detaylısını alacaklar.
Güzel Sanatlar lisesi: Bu lisenin iki farklı türü olacak: Müzik ağırlıklı güzel sanatlar ve Resim ağırlıklı güzel sanatlar: Müzik ağırlıklı olanlarda müzik ağırlıklı olmak üzere ortaokuldaki derslerin biraz daha detaylısını alacaklar, Resim ağırlıklı olanlarda ise resim ağırlıklı olmak üzere ortaokuldaki derslerin biraz daha detaylısını alacaklar.
Spor lisesi: Burada spor dersleri(voleybol, tenis, basketbol, futbol...) ağırlıklı olmak üzere ortaokuldaki derslerin biraz daha detaylısını alacaklar
Çocukların dağılım istatistiklerine bakacağız ve ona göre hangi liseden kaç tane açmamız gerektiğine karar vereceğiz. Bunu oturtturduktan sonra lokal olarak bazı yerlerde kontenjanın üzerinde taleplerle karşılaşırsak şunu yapacağız: Mesela fen lisesinde kontenjan üstünde bir talep var; fen lisesinin ağırlık verdiği derslere bakacağız ve bu derslerde lisede en başarılı olanlar kimlerse onu alacağız. Açıkta kalanlar için de kontenjanı dolmamış liseler açıklanacak ve ikinci bir tercihle o liselerden birisini tercih edecekler. Eğer aynı durum bir daha yaşanırsa ve ikinci tercihte de kontenjan fazlası talep olursa aynı şey yapılacak ve üçüncü tercihlere geçilecek. Bu şekilde herkes yerleşene kadar devam edeceğiz.
Eğer bir öğrenci Fen lisesine gitmeyi çok istiyorsa ve notlarından dolayı gidemediyse bir sonraki seneye kadar o öğrenciye hazırlanma zamanı tanınacak ve o öğrenci gelecek sene olacak yerleştirmelere kadar bekleyebilecek. Yerleştirmeler başlamadan önce telafi sınavına girecek ve yerleştirmede kontenjan üstü talep yaşanırsa tekrardan, telafi sınavındaki notu dikkate alınarak yerleştirme yapılacak.
Bu şekilde öğrenciler 3 sene lise eğitimini alacaklar. Tabii bu eğitim sırasında uygulamalı derslere hangi lisede olurlarsa olsunlar önem verilecek. Okulalr her dönem en az bir kere olmak üzere toplu etkinlikler düzenleyecek. Öğrencilerin sosyalleşmesine ve kültürel etkinliklere katılmasına ilişkin teşvikler yapılacak.
Üniversite konusunda ise şöyle düşünüyorum: Öncelikle ülkedeki apartman üniversitelerinin tamamı kapatılacak ve üniversiteler özerk kurumlar olacak. Üniversitelerin itibarı olacak tekrardan ve herkes üniversite okumayacak. Kasiyer olmak için "üniversite diploması" değil lise diploması istenecek. Üniversiteler de sahip oldukları bütün lisans programları için ayrı ayrı sınavlar hazırlayacaklar. Gereksiz üniversiteler kapandıktan sonra ülkedeki hiçbir üniversiteye talebeler "mecburiyetten" gitmeyecekler. Çoğunlukla hangi üniversiteyi kazanırlarsa kazansınlar az çok bi itibarı olacak. Lise diploması olan herkes üniversitelerin hazırlamış olduğu sınavlara girebilecek. Üniversitelerin itibarı geri geleceği için herkes istemediği halde "tıp okuyayım, mühendislik okuyayım" demeyecek, zaten bunu dememelerinin önünü liselerde açmıştık. Herkesin istediği ve sevdiği alanda devam etmesi teşvik edilecek. Mesela bir öğrenci Anadolu Üniversitesinde Felsefe bölümünü okumak istedi diyelim. Gidip bu sınava başvuruda bulunacak ve belirlenen tarihte sınava girecek. Sınavda felsefe ağırlıklı sorular olacak. Diyelim ki bölüm o sene 50 kişiyi alacak ama sınava 200 kişi başvurdu. Lise sınavlarındaki başarılara bakılacak ve en başarılı ilk 50 öğrenci kabul edilecek. Bu sayede eğitimde öğrencilere çok fazla seçenek verip, isteklerinin peşinden gitmeleri teşvik edilecek.
Şu anda yazıma ara vermek durumundayım, eğitim sisteminin temellerini az çok attım diyelim. Diğer problemler üzerine de yazmaya devam edeceğim. Şimdilik esenlikler diliyorum. Umarım gününüz hoş geçer. -HENÜZ TAMAMLANMADI DEVAM EDECEK-
Yorumlar
Yorum Gönder