Kayıtlar

Adalet Ağaoğlu Tombala Oyunu, Alternatif Metin

  Esenlikler; umarım hayatınızda her şey güzel gidiyordur. Benim bu aralar her şey ama her şey çok güzel. Her neyse bir ara yazarım hislerimin yeni versiyonunu. Şimdi sizlere edebiyat kitabımdaki bir etkinlikte yazdığım şeyleri okutacağım. Bu metinin işaretli kısmı kitapta verildi, kalan kısımın bizim tarafımızdan tamamlanması istendi. Hadi başlayalım. Genel olarak bu şarkıdaki ruh halinde yazdım bunları: https://www.youtube.com/watch?v=SKBwFJ4hqec TOMBALA (Bir oda. Sağ dipte bir kapı. Mutfağa açılır. Geride dar, uzun bir pencere. Solda bir başka kapı. Odanın bütün eşyası eski, yıpranmış. Pencerede yeşili solmuş bir perde. Altındaki dantel perde ise bir zamanlar öğünülecek denli güzelmiş. Şimdi sararmış, yer yer dökülmüş. Pencerenin solunda bir büfe. Üstünde irili ufaklı çerçeveler içinde kız, erkek genç kişilerin fotoğ- rafları. Bebeklik fotoğrafları vb. Duvarlarda yine çeşitli yaşlarda aynı kişilerin fotoğrafları. Büfenin önünde, sahnenin ortasına doğru oldukça geniş, on kişi alabile

Deneme yazım

  Çağımız... Her şey ne kadar da hızlı değil mi? Popüler şeyler artık hızlı tüketim temelli. Bu hız... Hayat nehrindeki hızımızı daha da arttırıyor. Sürekli olarak bir şeyler yapmak zorunda kalıyoruz. Geride kalamayız çünkü. Artık çok az kişi durup akan nehre, suya, etraftaki ağaçlara bakabiliyor. Herkes kapılmış gidiyor. Bu durumda yaşamamızın ne anlamı kalıyor ki? Nehrin akıntısı canlı cansız ayırmaksızın içindeki her şeyi sürüklüyor bir yerlere. Durup da nehre, suya, etraftaki ağaçlara bakamayacaksak ne farkımız kalıyor ki nehirdeki yapraktan?  Bugün uzunca süre bir şey yapmadım. Ne okudum, ne yazdım, ne de herhangi bir şey yaptım. Durdum, camdan dışarıya baktım. İnsanlara, bulutlara, gökyüzünün maviliğine... Sonra aklıma ne geliyorsa onu düşündüm. Düşünceden düşünceye atlayıp durdum. Bazense düşün(e)medim bile. Etrafımı yeni doğmuş bir bebek gibi incelemeye başladım. Alıştığımız çoğu şey... Neden normal olan bu olsun ki? Neden normal diye bir şey olsun ki? Anlayamadığımız ne çok şe

Kapitalizm üzerine

  Kapitalizm... Tüketim... İhtiyacımız olmasa bile kaoitalizm bizlere ihtiyaçlar yaratıyor. Kapitalizm kendisini pazarlamayı başarmış. Güzel de bir propaganda yapmış. En sonunda "ideal" olarak gözüken bir sisteme dönüşmüş (en azından çoğunluk için). Genel olarak kendisini kabul ettirmiş yani. Peki ya bu sistem etik ve ideal değilse?   Mesela bizlerin mutlu olması için yeni bir ürün satın almak yeterli oluyor. Sırf bu mutluluğu yaşamak için ürün almaya bağımlı olan insanlar var -ki bazıları farkında bile değil-... Aynı şekilde reklamcılık vs... İnsanların duygularını isteklerini analiz ediyorlar, kategorileştiriyorlar. Her insana isteklerine göre reklamlar gösteriyorlar. Kişi normalde o ürünü almayacaksa bile ya da ihtiyacı yoksa bile reklamlar neticesinde alma gereksinimi duyuyor. Yani manipüle ediyorlar!   Ve büyük patronların umurlarında olan tek şey para. "Neden bu kadar hırslılar" diye soracak olursanız cevap basit: Kim daha çok hırslı olursa o daha çok para kaz

Yazıyorum

 Şu aralar yazıyorum, ancak buraya aktaracak vaktim olmuyor. Bir ara aktarırım, iyi günler.

İnsanlık ve Savaşlar

  https://www.youtube.com/watch?v=an3AkQL62F8&list=RDGMEM6CZm14o9sc-Q22TIneLI8gVMan3AkQL62F8&start_radio=1   İnsanlar çok garip değil mi? Evrimimiz... Bizler sürekli ve bitmek bilmeyen şekilde bizi mutlu edecek şeyler yapmak için evrimleştik. Çünkü bu sayede başarılı bireyler popülasyona kazandırılmış oluyor. Bu bireyler ise dişiler tarafından daha çok seçiliyor ve haliyle bu özellik türümüzde yaygınlaşıyor. (bilimsel kesinlik yok, sadece bana bu mantıklı geldi) Beynimiz yeni bir başarım kazandığımızda bize dopamin vs. verir. Bu başarıma zamanla alışırız ve bu başarımdan kaynaklı salgıladığımız dopamin zamanla azalır. Buna en güzel örneklerden birisi şu: Yeni bir telefon aldığınızı düşünün. İlk günlerde bu sizi mutlu yapar. Ancak 1 ay sonra artık o telefon normalleşmiştir ve daha güzelini satın almak istemeye başlarsınız. Bu özelliğimiz kalıtılmıştır çünkü bireyler bu özellik sayesinde üreyebilmiştir.   İnsanların iki temel ihtiyacı vardır. Birisi hayatta kalmak, diğeri üremek.

İntihar ve hislerim

https://youtu.be/HlD3lWexO9E   (şarkıyı dinleyerek okumanızı istiyorum) Gecenin sonlarındayım. Yakın zamanda Güneş doğacak. Değişen bir şey yok aslında. Ama yazmak istedim tekrara düşsem de... Aklıma şu geldi: Ben neden başka birisine bu kadar çok ihtiyaç duyuyorum? Aslında cevap temelde basit: Hayatta kalmak.    İntiharı düşündüm, bana biraz mantıksız gelse de çok önemi de yok mantıklı olup olmamasının. İnançsız olunca gerçekten hiçbir sebebiniz kalmıyor yaşamak için. Ölümden sonrası için en muhtemel senaryom şu: Doğmadan önce nasıl bir hiçsek, öldükten sorna da hiç olacağız. Ha şimdi hiç olmuşum ha kırk sene sonra, ne fark eder ki? Fikirlerimin değişebileceği ihtimali için bekliyorum biraz. Çünkü şu anki hayatımdan zevk almıyorum, sıkılıyorum, mutsuzum, isteksizim, özgür değilim.    Bundan birkaç sene sonra bunların değişmiş olması muhtemel. Ama değişse bile ne fark edecek ki? Kırk sene fazla yaşasam ne yaşamasam ne? Hayat eğlenceli olursa yaşanılabilir aslında. Şu anda yaşamamak ist

Hislerim V?

https://www.youtube.com/watch?v=XaSVkb_XLt4    Merhaba, umarım bunu okuduğum zaman daha iyi hissediyorumdur. Şu an saat 05:00 ve Low - Lullaby dinliyorum. Son birkaç gündür depresifim. Bu depresifliğimin kaynağı sanırım beklentilerim. Mutluluğa dair beklentilerim çok basit şeyler. Ve bu basit şeylere sahip olan insanları sürekli görmeye başladım. Bu insanları görünce daha da depresifleşiyorum. Çünkü gördüğüm insanlar "mutlu". Bu yazı aslında biraz özel bir yazı olacak. O yüzden bunu okuma ihtimali olan diğer insanlardan isteğim şu: Lütfen beni hislerimden ve isteklerimden dolayı yargılamayın. O halde anlatmaya başlıyorum.   Sanırım daha önceki bir yazımda da belirtmiştim, ben tüm hayatım boyunca hep bir sevgi açlığı çektim. "Ailenin sevgisini de mi görmedin?" diye sorabilirsiniz. Evet ailem beni seviyor, ve bu sevgiyi görebiliyorum. Ama sevdikleri ben "ben" değilim. Onlar sadece çocukları olan beni seviyorlar. Olmak istediğim "ben"i sevmiyorlar.